Geçtiğimiz Yıl Bilişim Hukuku?

bilisimhukuku

Dünyada, 2013 yılı daha çok mahremiyet ihlalleri ile geçti denilebilir. Diğer bir önemli konu ise, telif haklarıydı.

İnternette bilgi özgürlüğü ile serbest erişimi savunan ve sansürün kaldırılmasına yönelik eylemleriyle tanınan Aaron Swarzt intihar etti. Hakkında 13 ayrı dava açılan Swartz’ın intiharına giden süreçte, ABD’de telif hakları, yargı süreci ve sanal korsanlık yoğun olarak tartışıldı.

Afrika’dan Kısa Bir Anı – Tunus

turkiyetunus

Geçtiğimiz aylarda yapmış olduğum “Barış Gemisi” ile Afrika’yı da kapsayan bu gezide çok fazla not aldım. Ancak bunları blog olarak yazmak istemedim, kendime saklama kararı almıştım. Ancak bugün mail adresime düşen bir mail tüm bu fikrimi değiştirmeme sebep oldu ve küçük bir anekdotu yazmak istedim.

Bu Tarih: 24.01.2012

……………….

24.01.2012…

Bu ne ifade ediyor size? Aslında ilk bakışta kimseye hiçbirşey? Bazılarına Uğur Mumcu, bazılarına Ali Gaffar Okkan, bana Ali Can Tuncel’i

Aslında diğer ikisini bu devlet ve millet için gerçekten önemli şahsiyetlerdir. Uğur Mumcu 1993’te vefat ettiğinde çok küçük bir çocuktum ve beni okadar çok etkilemiş ki 2,5 yaşımda olmama rağmen hatırlıyorum. Gazeteci yazar Uğur Mumcu’nun 24 Ocak 1993’te Ankara’da Karlı Sokak’taki evinin önünde arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu ölümünün üzerinden 18 yıl geçti ama o ışıkların açılıp kapatılması, bizimkilerden gizli benimde ışıkları açıp kapattığımı hatırlarım. Çocuk aklıyla yaptığım o karşı gelişi hatırlıyorum…Apo’nun gelmişini geçmişini iyice inceleyip, kiminle ve ne şekilde birden bire kürt sorunu yarattığını çözmeye yaklaştığı söyleniyor. O, söylüyordu da bunu. Ve kafasında çok yerleşmiş bir soru vardı. ‘Abdullah Öcalan MİT’in adamı mıydı?’ Uğur Mumcu işte bunu araştırdı. Ölmeseydi bunu araştıracaktı, doğru veya değil. Ama MİT’le irtibatı olup olmadığı, kafasındaki kesin sualdi. ‘Bunu ben eğer keşfeder, bunu sağlam temeller üzerine oturtabilirsem, kitabın girişi bir bomba gibi patlayacak’ demiş ama ne yazıkki bir kış Ankara ayazında aramızdan ayrıldı!

“İstanbul ve Zaman”

Uzun süredir adam akıllı birşeyler yazamıyorum. Aslında bugün zaman kavramının üzerine yazacağım birazcık… Üniversite’nin ilk dönemini 20.01.2012 itirabiyle son buldu. Sınavlar, projeler vs. derken baya bir sıkıştık ama sabrın sonu selamet dedik devam ettik. Önceleri Eskişehir’e gitmeyi düşündüm orasıda olmazsa Kırıkkale’ye babamların yanına gitmeyi. Sonra dedim ki biraz mola ver ve vaktini kendine ayır. Epeydir elime almadigim kitaplar beni bekliyor. Kitap okurken de mutlu olduğumu anlıyorum tabiki. Onun yanında tabiki birçok film indirdim izlemek amaçlı.

Zincirleri Kirmak Gerek Bazen…

 

 

 

Bugün;
Bugün güzel bir gündü benim için. Aslında 38-40 saattir uyumadım, 12 saat tren yolculuğu yaptım, sonra 1 saat Söğütlüçeşme’den eve… Bunların dışında güzeldi. Aslında belkide bunlarda güzeldi. “Seyahat edin Sıhat bulun” demiş Efendimiz… Gerçekten de buluyor insan. Bugün’ün önemi bir oluşumla birebir tanışmış olmam. Sevgili Alay Onaykardeşimin içerisinde bulunduğu bir oluşum olan Düşün Taşın Derneği bu haftaki 64.Kitap Okuma Etkinliğini bizim okulda gerçekleştirdi. Artık gitmenin zamanı gelmişti yoksa olmazdı zanımca 🙂 Etkinliklerini Viyana’da duymuştum. Cumhurbaşkanlığı himayesindeki Ali Samiyen Stadı’nda gerçekleştirdikleri okuma kampanyasın sayesinde.Kim derdi bende bir gün onlarla beraber kitap okuyacağım. Kitap okumayı çok fazla seven bir insan olmama rağmen sanırım sevmeye başlayacağım bu oluşum sayesinde. Gelelim “Düşün Taşın Derneği” Yönetim Kurulu Başkanı “Selim Çavuş” Abi’ye 🙂 Gerçekten fantastik dünyadan kopmuş gelmiş, bilgili, sevecen ve iddali bir kişilik. Tanımadığı kişilere vermek istediği o şey! Gerçekten taktir edilecek bir yön. Şey diyorum çünkü tarif edilemez. En azından bir kez dinlemelisiniz kendisini. Ekibe geçecek olursak; Gerçekten güçlü ve içten gelerek yapılan birşey. Bugünkü İsmail Bey‘in benle ropörtajını es geçersek – Şaka tabiki çok zevkliydi – O değilde, bizi kameraya kaydeden bayan arkadaşa üzüldüm. Hatırladığım kadarıyla onunda bir sinema ile ilgili bir takım çalışmaları varmış. Onada buradan başarılar dilerim.

Genel olarak diyorum ki; Sizde bir gün bir yerde “Düşün Taşın Derneği” ile dirsek temasına geçmelisiniz ki bu hayattan, insanlardan, konuşulan kültürel konulardan zevk alasınız.

Selametle…
Onur Reha YILDIRIM

Kurban Bayramı Hakkinda…

Bugün Kurban Bayramı’nın ikinci günü. Müslümanlar kurban kesecek veya kestiler. Ama çok kişi Kurban Bayramı nedir, kurban neden kesiliyor, kurban nasıl kesilir, bilmiyor. Umarım herkes kurbanın aslen ne olduğunu öğrenir. Ailem ile birlikte uzun bir aradan sonra bayram geçiriyorum. Allah’a şükürler olsun kurbanlarımızı kestik. Allah herkese nasip etsin. Ailemin önemini yanlarında olunca öğreniyor insan. Aslında herkes, herşeyin yalan olduğunu anlıyorsun. Bazen ailene kızabiliyor insan ama onlar her zaman karşılıksız seviyorlar seni. Onlara kötülük dahi yapılsa onlar hep tersini yapıyorlar sana. Çünkü onlar senin ailen… Çanakkale’den vapurla Avrupa’ya geçip ardından İstanbul’a geçeceğiz. Babam bu aralar beni hiç kırmıyor 😀 Aman Allah bozmasın. Cuma günü abiminde İstanbul’a gelmesiyle uzun bir aradan sonra tüm aile bireylerimizle bir araya geleceğiz inşallah. Herkese iyi bayramlar diliyorum. Allah hepimize nice bayramlar nasip etsin.

Allah yar ve yardımcımız olsun..
Onur Reha YILDIRIM
07.11.2011 – Altınoluk/Balıkesir

Kadini koruyana hapis cezası!

Eşini döven kocayı engellemek isterken dayak yiyen iki asistan 4’er ay hapse mahkûm edildi. Hem eşini hem asistanları döven kocanın 1.5 yıllık cezası 5 aya indirilip ertelendi.

 

Ankara’da, sokak ortasında eşine dayak atan kocaya müdahale ettikleri için dayak yiyen insan hakları alanında çok sayıda çalışmaya imza atmış iki asistana yargıdan da kötü haber geldi. Mahkeme, asistanları akrabaları ve esnafla birlikte döven kocaya verdiği cezada “tahrik” indirimi yaparken, kendilerini savunan asistanları “müessir fiilde” bulundukları iddiasıyla 3 ay 10 gün hapse mahkûm etti.

Mahkeme, hakkında hiçbir şikâyet bulunmadığı halde, dayak yiyen kadına da telefonla akrabasından yardım isteyip olayları azmettirdiği gerekçesiyle cezalandırdı. Asistanların kararı temyiz hakkı bile bulunmuyor.

Ne karışıyorsun dayağa?
Hukuk Fakültesi asistanları Hakan Mertcan ve Cenk Yiğiter’in, Türkiye’deki insan hakları pratiğini darp edilerek gözlemleme olanağı buldukları olay şöyle gelişti:

Geçtiğimiz şubat ayında, Ankara Cebeci’de biraz yürümek için saat 23.00 sıralarında dışarıya çıkan iki asistan, bir kadının sokak ortasından dövüldüğünü gördü. İki asistan, bir kız çocuğunun çabalarına rağmen kadını feci şekilde döven adamı engellemek için, uzaktan, “Ne oluyor” diye seslendi. Sedat Koç adlı saldırgan ise yolun karşısına geçerek asistanlara saldırdı. Asistanlara “Ne karışıyorsunuz?” diyerek yumruk atan Sedat Koç’u çevredeki esnaf engelledi. Bu sırada, Sedat Koç’un yeğeni olduğu öğrenilen bir kişi, koşarak yeniden iki asistana saldırdı. Kısa süreli arbede sırasında, asistanlara çevredeki bazı esnafların da vurduğu anlaşıldı.

Herkes şikâyetçi oldu
Can güvenliklerinden endişe eden asistanlar ise cep telefonuyla polisi çağırdı. Olay yerine gelen polis, tarafları karakola götürdü. Kavga sırasında burnunda 3 kırık oluşan ve Ankara Hastanesi Kulak Burun Boğaz Polikliniği tarafından 7 gün iş göremez raporu alan Cenk Yiğiter ile hafif yaralanan Hakan Mertcan, kendilerini döven Sedat Koç ve aynı ismi taşıyan yeğeninden şikâyetçi oldu. Asistanları darp eden Sedat Koç ve yeğeni de asistanları savcılığa şikâyet etti. Karakola gelen dayak mağduru Cennet Koç ise kendisini döven kocasından şikâyetçi oldu.

Tahrik indirimi uygulandı
Ankara 20. Asliye Ceza Mahkemesi, olayla ilgili açılan davada ilginç kararlar verdi. Mahkeme, karısını dövdüğü için 5 ay hapse mahkûm ettiği Sedat Koç’u, asistanları darp ettiği gerekçesiyle de 1.5 yıl hapisle cezalandırdı. Ancak, asistanları dövdüğü için verdiği 1.5 yıllık cezada bu suçu “tahrik” altında ve haksız bir eyleme karşı işlediği ve iyi halli olduğu gerekçesiyle indirim yaptı. 6 aya indirilen bu ceza ertelendi. Mahkeme, eşini dövdüğü gerekçesiyle verdiği 5 aylık cezayı da erteledi.

Sedat Koç’un aynı ismi taşıyan yeğeni Sedat Koç’a da Yiğiter’in burnunu kırdığı için 1 yıl 2 ay hapis cezası veren mahkeme, bu cezada da haksız tahrik ve iyi hal indirimi yaptı. 5 ay 25 güne düşen bu ceza da ertelendi.

Asistanlar Yiğiter ve Mertcan’a ise Sedat Koç’a yönelik “müessir fiil” suçundan 4 ay hapis cezası verildi. Sanıkların duruşmalardaki iyi hali nedeniyle ceza 3 ay 10 güne düşürüldü. Asistanların cezasında “meşru müdafaa” indirimi ise yapılmadı.

Dövülen kadına da 1 yıl
Dayak yiyen Cennet Koç ise kimse şikâyetçi olmamasına rağmen amcasının oğlunu arayarak, “Burada olay çıktı yetiş” dediği gerekçesiyle “azmettirme” suçundan 1 yıl hapse mahkûm edildi. Bu ceza da ertelendi.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1067237&Date=23.10.2011&CategoryID=77

 

Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin Insanlarına Dair…

“Telgrafın tellerini kurşunlamalı’’
Öyle değildi bu türkü bilirim
Bir de içime
-Her istasyonda duran sonra tekrar yürüyen-
Bir posta katarı gibi simsiyah dumanlar dökerek
Bazan gelmesi beklenen bazan ansızın çıkagelen
Haberler bilirim mektuplar bilirim.Gamdan dağlar kurmalıyım
Kayaları kelimeler olan
Kırk ikindi saymalıyım
Kırk gün hüzün boşaltan omuzlarıma saçlarıma
Saçlarının akışını anar anmaz omuzlarından
Baştan ayağa ıslanmalıyım
Gam dağlarına çıkıp naralar atmalıyım.

İçimde kaynayan bir mahşer var
Bu mahşer birde annelerinin kalbinde kaynar
Çünkü onlar yün örerken pencere önlerinde
Ya da çamaşır sererken bahçelerinde
Birden alıverirler kara haberini
Okul dönüşü bir trafik kazasında
Can veren oğullarının.

Bir de gencecik aşıkların yüreklerini bilirim
Bir dolmuşta yorgun şoförler için bestelenmiş
Bir şarkıdan bir kelime düşüverince içlerine
Karanlık sokaklarına dalarak şehirlerin
Beton apartmanların sağır duvarlarını yumruklayan
Ya da melal denizi parkların ıssız yerlerinde
Örneğin Hint Okyanusu gibi derin
İsyanın kapkara sularına dalan.

Nice akşamlar bilirim ki
Karanlığını
Bir millet hastanesinde
Dokuz kişilik kadınlar koğuşu koridorunda
Başını kalorifer borularına gömmüş
Beyaz giysilerinden uykular dökülen tabiplerden
Haber sormaya korkan
Genç kızların yüreğinden almıştır.

Bir de baharlar bilirim
Apartman odalarında büyüyen çocukların bilmediği bilemeyeceği
Anadolu bozkırlarında
İstanbul’dan çıkıp Diyarbekir’e doğru
Tekerleri yamalı asfaltları bir ağustos susuzluğu ile içen
Cesur otobüs pencerelerinden
Bilinçsiz bir baş kayması ile görülen
Evrensel kadınların iki büklüm çapa yaptıkları tarla kenarlarında
Çıplak ayakları yumuşak topraklara batmış ırgat çocuklarının
Bir ellerinde bayat bir ekmeği kemirirken
Diğer ellerinde sarkan yemyeşil bir soğanla gelen.

Yazlar bilirim memleketime özgü
Yiğit köy delikanlılarının
İncir çekirdeği meselelerle birbirlerini kurşunladıkları
Birinin ölü dudaklarından sızan kan daha kurumadan
Üstüne cehennem güneşlerde göğermiş mor sinekler konup kalkan
Diğeri kan ter içinde yayla yollarında
Mavzerinin demirini alnına dayamış
Yüreği susuzluktan bunalan
İçinden mahpushane çeşmeleri akan
Ansızın parlayan keklikleri jandarma baskını sanıp
Apansız silahına davranan
Nice delikanlıların figüranlık yaptığı
Yazlar bilirim memleketime özgü

Güzler bilirim ülkeme dair
Karşılıksız kalmış bir sevda gibi gelir
Kalakalmış bir kıyıda melül ve tenha
Kalbim gibi
Kaybolmuş daracık ceplerinde elleri
Titreyen kenar mahalle çocukları
Bir sıcak somun için, yalın kat bir don için
Dökülürler bulvarlara yapraklar gibi.

Kadınlar bilirim ülkeme ait
Yürekleri Akdeniz gibi geniş, soluğu Afrika gibi sıcak
Göğüsleri Çukurova gibi münbit
Dağ gibi otururlar evlerinde
Limanlar gemileri nasıl beklerse
Öyle beklerler erkeklerini
Yaslandın mı çınar gibidir onlar sardın mı umut gibi.

İsyan şiirleri bilirim sonra
Kelimeler ki tank gibi geçer adamın yüreğinden
Harfler harp düzeni almıştır mısralarında
Kimi bir vurguncuyu gece rüyasında yakalamıştır
Kimi bir soygun sofrasında ışıklı sofralarda
Hırsızın gırtlağına tıkanmıştır.

Müslüman yürekler bilirim daha
Kızdı mı cehennem kesilir sevdi mi cennet
Eller bilirim haşin hoyrat mert
Alınlar görmüşüm ki vatanımın coğrafyasıdır
Her kırışığı sorulacak bir hesabı
Her çizgisi tarihten bir yaprağı anlatır.

Bütün bunların üstüne
Hepsinin üstüne sevda sözleri söylemeliyim
Vatanım milletim tüm insanlar kardeşlerim
Sonra sen gelmelisin dilimin ucuna adın gelmeli
Adın kurtuluştur ama söylememeliyim
Can kuşum, umudum, canım sevgilim.

Erdem Beyazit

Not: Aynı zamanda dinlemek isteyenler  http://www.fizy.com/s/1agord

Nerede kalmistik?

İnternet bağlat, eve eşya al falan derken… Bayadır yazamadım. Tekrar merhaba blog takipçileri 😛  Okul başladı… Enterasan garip duygular içerisindeyim. Bunları buraya yazma gibi bir lüksüm yok tabiki:) Tek bildiğim İngilizce öğrenmekten zevk almam. Almanca’dan sonra basit geliyor ama bakalım şimdi iyide asıl ilk vizede belli olacak herşey. Bugün İstanbul’da 17.günüm… Daha bir Ortaköy yapmadım. Yapmak istiyormuyum bilmiyorum aslında. Bir Kızkulesine karşı oturup, çay sigara yapmak güzel olabilir… Eminönü’nde balık yemek.. Galata’dan İstanbul’u seyretmek falan güzel şeyler bunlar. Tek başıma yaşamanın zevkini alıyorum bu arada sevgili blok 😛 Arada canım sıkılıyor. Bir kedim bile yok 🙂 Aslında bir ev hayvanı edinmeyi düşünüyorum ama sorumluluk ister o yahu! O da benim işime şuan için gelmiyor. Hadi bakalım.

See you later, guys! (İngilizce öğreniyoruz ya:P İlle havasını atarız )

16/10/2011 – 01.39 – ORY

Nerede O Eski Bayramlar “:)”

Aslında ne başlık koymalıyım diye düşünüyordum. Biranda o kılışe olan söz aklıma geldi benim. Nerede o eski bayramlar gerçekten. Gurbette tek bir bayram geçirdim. Gerçekten 1 saat sürüyor vatanından uzak bayram. Allah’tan artık kendi ülkemdeyim.. Bu arada herkesin bayramını kutluyorum. Ayrıca Bu aralar bir kaç günlük Eskişehir gezintimden sonra tekrar zorunlu ikametgah Kırıkkale’deyim. En son okuduğum habere göre Kırıkkale en fazla suç işlenen şehirmiş:) Harbidende öyle sanırım ama ben hiç denk gelmedim orası ayrı bir mesele.

Tekrar herkesin bayramını kutluyorum. Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim 🙂

Arama
RSS
Beni yukari isinla